Neden buradasın?


Kastım; benim sayfama gelmen değil.

Neden burada olduğunu, kim olduğunu düşündün mü?

Kim olduğunu biliyor musun?

Biliyorsan, kendinle nasıl baş edeceğini biliyor musun?

Aradığın cevaplar, belki anlattıklarımın ya da sorularının içindedir.

Belki de çok önemsiz bir sorunun içindedir.

Bu soruları sormadıysan hayatında, benimle işin yok!

Git anti depresanını iç, otur!

Bende de cevap yok.

Tek sermayem; sorularım ve samimiyetim.

Ben sana anlatırken öğrenirim belki diye bir de bu yolu deniyorum.

Ne öğrenmem gerektiğini bile bilmiyorum.


Yaşadığın gibi mi düşünüyorsun acaba?

-Bana mı sordun Derin?

-Sana sormuyorum zira sen mutlaka “ben düşündüğüm gibi yaşıyorum” dersin. Kendini bana anlatmaya başlarsın, ben de senin kendine olan aşkını, flörtleşmelerini nazikçe dinlemek zorunda kalırım. Çok sıkılırım ama belli etmem, her cümlenin ortasında bir fırsat yakalayıp kendi fikrimi söylemek falan isterim. Sen de çok rahatsız edici bir şey söylemediysem, üstüme çok gelmeden benim cümlemin ortasından bir es yakalayıp, kendine olan aşkına manzumeler yazmaya, tiratlar atmaya devam edersin.  

-Neden böyle söyledin ki şimdi?

-Çünkü ben de dahil olmak üzere fark ettim ki; biz birbirimizle konuşmuyoruz artık, sadece kendimizle konuşurken bu konuşmanın içine birini çekiyoruz ve onun da mümkünse bizim verdiğimiz repliklerle tepki vermesini yani yine bizi seslendirmesini istiyoruz. Bu yaş aldıkça derinleştirdiğimiz monoloğa da sohbet falan diyoruz. Kısacası hepimiz olduk bir Ajan Smith, herkese kendimizi kopyalamaya çalışıyoruz ve “ben ben ben…” diye isterikçe çığlıklar içinde düşündüğümüz gibi yaşadığımızı falan zannediyoruz.

-İitiraf edeyim artık sen biraz öylesin aslında, işgal etmeye çalışıyorsun herkesi, ama ben öyle biri değilim.  Cypher’ım ben! Bana ne Neo’dan Smith’ten? Yesinler birbirlerini! Ben bifteğimi yiyip, şarabımı içmek ve kim olduğumu da hatırlamak istemiyorum.

-Annen sana paşam der mi?

-Küçükken çok derdi ama ilk kız arkadaşımı onunla tanışmaya eve getirdiğim günden sonra sadece boşanmalarım esnasında bir iki kez duymuşumdur ağzından dolu dolu “Paşam” dediğini.

-Hm… Başka kadınlara ağzının payını verip, kendisine döndüğünü düşündüğü zamanlar rütbeni iade etti yani.

-Evet tam olarak bu benim sadık yârim annemdir.

-Bir de itiraf ediyorsun, bravo! Etmesem ne olur? Görünen köy, kılavuz olayı…

Ne o? Kadınlar, feminizm, Oedipus lakırdıları mı kabardı içinde? Beni cinsiyetimin bir temsilcisi olarak erkek egemen toplum kritikleri ile mi hırpalayacaksın bugün?

-Yok canım! Feminizm mi? Beni bilmez gibi konuşma lütfen, ben ergen bir kızken bile “feminizm” çok moda olmasına rağmen iki numara küçük bir ceket gibi sıkardı beni. İçeriğin eşit hak, eşit maaş kısmından ötesi sorunlu zaten, hele insan hakkı ihlalleri ile dolu bir ülkede feminizm “bütün dünyaaa buna inansaaa, bir inansaaa” tadında kadınca kurmacalar manzumesinden öteye geçemiyor.

-Kadın erkek eşit değil mi yani?

-Değil tabii ki.

Sorun da zaten bu: Hak talep etmek durumunda kalan taraf bir eşitlik denklemi nasıl kurabilir? Ya da bu denklem nasıl sürdürebilir? Hayat bir denklem değil ki, iki niceliğin eşitliğini yaza, çize, bağıra, çağıra sağlayalım. Bu işlerle uğraşan kadınlar zaten çoğunlukla eril özelliklere sahip.

-Kadınlar Günün Kutlu olsun Derin!

-Senin de Deniz!

-Hayda kadın mıyım ben yahu?

-Kadınlık artık bir cinsiyeti tarif eden bir etiket değil ki; merhamet, şefkat, üretkenlik, fedakarlığı temsil eden bir kurmaca kimlik. Ve böyle bakıldığında da tamamen erkeklerden oluşan bir toplumda yaşamaya başladığımızı düşünüyorum.

-Saçmalama! Tam tersi! Kadınların belki de dünya tarihi boyunca kimliklerini en çok dışa vurabildikleri bir özgürlük çağında yaşıyoruz ve maalesef toplumda görünürlükleri arttığı için onlara yöneltilen şiddet de arttı.

-Bu değerlendirme aslında insanlık tarihine baktığında öyle yanlış ki, kadınların hikayesi 4000 yıllık bir hikâye Mezopotamya’da başlayan tecavüz, zina, ensestle başlayan ve cinsellik, din ve mülkiyet üçgeninden bir şekilde çıkamamış bir garip hikâye. Tek tanrılı dinlerde de kadının kötücüllüğü ile ilgili bakış açısını Babil’de de Urartu’da, Kenan ülkesinde bulursun. Sümerliler hariç, onlar neredeyse modern devletlerdeki kadına bakışa sahip. Bunun sebebi de aslında Mezopotamya’nın yerlisi olmamalarından sanırım. Hatta Felsefenin beşiği olarak görülen Antik Yunanda dahi durum farklı değil.

"Nötrino da ne?"

"Maddelerin içinden ışık hızına yakın bir hızla, hiçbir etkileşime girmeden geçen atomaltı parçacık."

"Aaa nasıl yapabiliyor bunu acaba?"

"Yüksüz çünkü."

"Atomaltı fizikten benzeşim kullanmak senin için riskli bence Derin."

"Ne riski var? Nobel’de sorun mu çıkar? Edebiyat Nobeli mi yoksa fizik Nobeli mi verelim bu kadına diye komite kararsız mı kalır?"

"Her bir şeye bin şey söyle sen!"

"Seni dinlemek beni sıkıyor artık, aynı parçada takılı kalmış bir plak iğnesi gibisin. Söylediklerinin öğretici tonu itici geliyor bana."

"Hocayım ben! Ondan olmasın saygıdeğer, sevgili ukala!"

"Öğrendiğim tek şey hiçbir şey öğretemediğimdir!"

"Ne Mutlu “Hüstın vi hev e prablım” diyene!"

"İlkokul ikideyim, dün gibi Deniz. Büyüyünce astronot olmak istiyorum, yıl 1980!  "

"Okuma yazma da öğrenilmiş tabii, bir adım daha yaklaşmışım hedefime yani."

" Bak neler geliyor aklıma:

Okuma yazma fişlerimiz!"

“Ali ata bak! “: Bunun ne kadar önemli bir fiş olduğunu çok sonraları ganyan bayileri önünde kupon yatırmak için bekleyen Ali’ler sayesinde anladım. Okuma fişini emir telakki etmişler meğerse. At mühim, ganyanın ilmini yaptı 1970’lerde doğan Aliler, ayakları düz bassın, at koşar baht kazanır, amin!"

  “Koyun ile Tay, Ay Ay Ay, Koyun Taya, Tay Koyuna” ki en acayibi buydu sanırım. Hala tam çözemedim ama sanki kırsala dair bir antropolojik gerçeği göstergebilimsel açıdan çözümlemek lazım."

"Geriye doğru evrilmek mümkün mü acaba Derin?"

"Anladığımız anlamda değil tabii, ama bildiğim kadarıyla evrimsel biyolojide gen aktarımı kanalıyla yeni kuşaklarda eski kuşakların özelliklerinin baskın hale geçmesi mümkün. Hatta buna devolüsyon (devolution) deniyor."

"Ne o şimdi de evrimsel biyolojiye mi merak sardın? Yetmedi mi “Topraktan geldik toprağa gideceğiz, mühim olan çamurlaşmamak. İyiyse de senden yetişmiş ve yeşermiştir. Kötüyse de.”

"Kimin lafı bu? Çok Hristiyan geldi bana."

"Yok canım, dünyada ün yapmış tek evrimsel antropoloğumuz Mevlâna işte."

"Aaa şaşırdım. Bak öyle düşününce çok anlamlı geldi: her şey gen aktarımı, iyiyse de kötüyse de."

"Komik olma Deniz! Bilimde iyi, kötü gen diye ahlakçı bir sınıflandırma yok. Şaka yaptım yahuu!"

"Biyolojik olarak tasnif etsek insan türünü dünyadaki hiçbir kurgunun kapsayamayacağı bir aynılık ve birlik içinde olduğumuz ortaya çıkacak. Tam da bu sebepten tüm dinler evrime saldırır ve yerine uysa da uymasa da yaradılışı koyar. Zira evrimsel açıdan insan türüne bakıldığında , Hristiyan, Müslüman, Yahudi, Türk, Yunan, Rus falan gibi kurgusal kimliklerin yapaylığı ile karşılaşır insan."

"We are the world, we are the childreeeennn diyorsun yani."

"Öğrenciler de sana benziyor artık! Senin gibi hiç öğrenmiyorlar. Bir de sürü gibi oldular iyice. Kaşıma, gözüme bakıyorlar, sesimi dinliyorlar. Alışınca da bir daha derse gelmiyorlar. Sınav yapıyorsun, gelen soru : “istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz ?” “Bu soru hala soruluyor mu? Beni 1970’e götürdünüz.” Diyorum, gülümsemiyorlar bile.  Zira bugün neler oluyor bilmedikleri ve merak etmedikleri gibi dünü de bilmiyorlar, yarını da düşünmüyorlar. Bir aslan, bir keçi, bir balık nasıl yaşıyorsa öyle yaşayıp gidiyorlar. Öğren artık öğren!"

"Neyi öğrenecekmişim ben? Ben bildiklerimi bile unutmak istiyorum artık. Sen biliyorsun da ne oluyor? Ben bir farikasını görmedim. Alametin de kalmıyor zaten, bir tek zehir zemberek sözlerinden kıyametini hatırlıyorum."

"Unutacakmış! Sanki çok şey biliyorsun da bir de unutmak mı istiyorsun? Ne konuşacaksın insanlarla? Okuduğun kullanma kılavuzlarını mı? Satın bile alamadığın sadece kiralayabildiğin kadınları mı? Kimi günlük, kimi mortgage… Hayatından kayıp giden insanlığını mı?"

"Hakaret etme!"

"Hakaret değil ki bu? Gerçek! Sen kendini bilmediğin ve öğrenmeye de çalışmadığın için hakaret gibi geliyor sana."

"Beyin yıkama Derin! Beyin yıkama yaptığın için …"

"Kes sesini! Beyin yıkama mı? Beyin? Beyni bulduk ta bir yıkaması kaldı."

"Herkes artık salt içgüdüleriyle yaşıyor senin gibi. Etrafımdaki insanların çoğu artık sınıfa sıçmadığı için şükrettiğim öğrenciler gibi; kafada hiçbir soyut kavram yok, yedim, içtim, sıçtım, acıktım, susadım, yattım, kalktım…"

"Oyum DM Partisine benim!"

"Aaa yeni bir parti mi? Hiç duymadım Derin."

"Değil aslında, teklif götürdüm kurulması için."

"Kaç yıldır tanıyorum seni bir partinin kapısı önünden dahi geçmeyen Derin parti mi kuruyor?"

"İktidarın yükü ağır diye düşündüm, yardımcı olmak istedim, muhalefet partilerini de yönetmek durumunda kalan bir iktidara yardımcı olmak lazım, sonuçta ülke bizim ülkemiz."

"Anlatsana ne bu DM? Dur tahmin edeyim; Demokratik Millet Partisi mi?"

"Yok yakınından bile geçemedin, Derya Market Partisi!"

"Derya Market mi?"

"Evet senelerdir onlardan hizmet alırım; tam da Bir Cacık Olmaz Partisinin kongresi vardı o gün, elinde tuzlukla koşanlar her yere kongre salonunda, cık cık cık yaparak televizyondan izliyordum, zil çaldı, her zamanki gibi ışık hızıyla yine tüm siparişlerim geldi. Bir Cacık olmaz partisinin ahval-i şeraiti çok namüsait bir durumda tezahür ederken dedim ki siparişi getiren market ortağına sizden iyi çalışan ve gerçekten hizmet alabildiğim bir şey kalmadı artık,"

"Hadi Deniz bayrak sallamayı bırak artık, üç yaşında mısın?"

"Düş yakamdan Derin! Ben kutlamak istiyorum, rahat bırak beni!"

"Ölmüşlerinin de yaş günlerini kutla o zaman, bayram tebriği gönder onlara."

"Haklısın ama yaşayan ölülere döndük zaten, kutladığımız her şey anlamsızlaştı."

"Sana baktıkça diyorum ki içimden “Adam haklı herhalde 100 yıllık narkoz bitti.” diyor ya ele geçirdiği kaleye bayrağını dikti tabii."

-Onlar bayrak dikmiyor Deniz, tüy dikiyor biliyorsun."

"Neyse merhum hakkında konuşalım boş ver akbabaları!"

"Merhumu nasıl bilirdin Deniz Efendi?"

"Deniz Efendi de ne yahuu?"

"Kızma Derin! Hoşgörülü gibi davranmalıyız, yoksa nefret uyandırırız."

"Bak Deniz “hoşgörülü gibi” davranmak da hoşgörüye giriyor ki artık tehlike arz ediyor. Horgörülü olmalıyız artık!"

"Horgörü mü?"

"Evet! Hor görmeliyiz artık akılsızlığı, ahlaksızlığı ve tüm bunları altında barındıran cehaleti; bu Anadolu insanı mitomanisinden vazgeçmeliyiz derhal!"

"Saf, çalışkan, kanaatkâr, namuslu Anadolu insanı…"

"Paşa bile “Köylü milletin efendisidir” demedi mi?"

"Dedi ama niye dedi? Yüzlerce senedir kul olanın efendiliğinden ne olacak? Paşa’nın temennisi o tabii! Ama ne mümkün? Köylünün efendisi bitmez bu topraklarda; üç tane öküzü olanın iki öküzünü ya ağa alır ya da kendi gider üç öküzü de şeyhine, hoca efendisine verir. Bu dünyada kurtuluş ümidi yok ki!"

-Yazma Derin! Yazma! zaten çok yıprandık?

-Yıprandık mı?

Sen kendini nasıl hala biz olarak görebiliyorsun?

Hangi gruba dahil edip kendini “BİZ” diyorsun? Anlamadım ki!

-Cumhuriyet Bayramı’nda Atatürk’ün resmini 3 yaşındaki şuursuz çocuğuna öptüren ve hayatında Atatürk’e dair hiçbir şey okumamış, bilmeyen annesi ile mi, yoksa muhalefete oy atıyormuş gibi yapıp iktidardan ihale alan babasıyla mı? Rakı sofrasında aslan kesilip üniversitede kedi yavrusuna dönen akademisyeni ile mi, çocuklarından daha genç görünmek için elindeki, avcundakini herkesin artık birbirine benzetildiği estetik merkezlerine yatıran ama layik ve laik arasındaki farkı bilmediği için layik kalmaya devam edecek yarım cahil, yarım kentli, yarım akıllı, yarım muhalif ama tam zamanlı parazitlerle mi?

"Eline, Beline, Diline…"

"Kürkçü dükkanına hoş geldiniz, aramadığınız hiçbir şeyi bulamadığınız için sizi tekraren takrir etmek sureti ile yeni bir küfredat vasıtasıyla bünyemize alıp, kendi asidimizle eritip, kırağı çalan ruhumuzla tatlandıracağız, zinhar başka mecralara gitmenize iş bu yazı ile son vermekteyiz."

"Bilgililere duyurulur…"

"Not: “Küfredat”’’ta yazım hatası yoktur. Zalim ve Tesviye Kurulu’nun yontulmamış bir gençlik yetiştirmek için yaptığı dumanı üstünde tüten müfredatın yeni sürümünün küfür gibi gelmesi sebebi ile yazar tarafından “küfredat” olarak uydurulmuştur. "

"Dinissss hoş geldin!"

"Ne o Yaradan’la işler iyi gitmedi herhalde Derin!"

"Tanrı’yı  öldürdünüz mü?"

"Deniz’e ne oldu Derin?"

"Bıktı benden herhalde, gitti, hem o kendinden şüpheye düşen bir insan değil benim gibi, huzurlu o."

"Sen huzursuzluk mu arıyorsun?"

"Aslında bizim ülkede huzursuzluk aramaya gerek yok, huzursuzluk artık bağımlılık geliştirdiğimiz ve zihnimize, bedenimize mütemadiyen zerk edilen yavaş yavaş öldüren bir zehir haline geldi. Ama benim huzursuzluğum bencil bir huzursuzluk, kendimle ilgili yani."

"Ne gibi?"

Akıntıda Boğulanlar Klübü

eserini, Kitap Yurdu güvencesiyle şimdi satın alın!

*Stoklarla sınırlıdır.



Alıntı ve Yeniden Kullanım Hakkında

Blog olarak bilginin açık dolaşımı ve özgürlüklerden yanayız. Bu nedenle standart fikri mülkiyet haklarını her zaman daha esnek şekilde ele aldık. Bu nedenle aşağıdaki kurallara uyduğunuz takdirde blogselintozkoparan.co adresinde yayınlanan içeriği bir başka sitede yayınlayabilirsiniz.

1. İlgili haber veya içerik tamamıyla kopyalanarak alınmalı, üzerinde değişiklik yapılmamalıdır.

2. Haberin altında, orijinal habere doğrudan bir bağlantı verilmelidir (Aktif link). Bunu yapmak çok kolaydır, zira haberlerin en altındaki yazar kısmını da kopyalamak bu iş için yeterlidir.

3. Hassasiyetiniz için teşekkür ederiz. :) 

Hukuka Aykırılık Bildirimi

Blog, hukuka ve yasalara saygılı olduğu gibi, kamunun, iş ortaklarının ve üçüncü kişilerin fikri sınai haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı benimsemiştir.

Blog, üyelerinin ve kullanıcılarının oluşturdukları içerik bakımından 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele edilmesi Hakkında Kanun”da tanımlanan “yer sağlayıcı”; kendi ürettiği içeriklerle ilgili olarak ise “içerik sağlayıcı” olarak hizmet vermektedir.

Blogun kullanıcılarının ve üyelerinin oluşturduğu içeriklerin hukuka aykırı olup olmadığını kontrol etme yükümlülüğü yoktur. Blog, hukuka aykırı içerikler ile 3. Kişilerin haklarının ihlal edildiği düşünülen içeriklerde “UYAR ve KALDIR” yöntemini benimsemiştir.

Blog içerisindeki bazı içeriklerin kişilik haklarını, fikri ve sınai hakları ihlal ettiği iddiasında olan gerçek ve tüzel kişiler, komşu veya bağlantılı hak sahipleri ya da  meslek birlikleri,

– İhlale konu içeriklerin URL adresi ve ihlale konu içeriğin konusunu,

– Gerçek kişi ise kimliğini gösterir belge, tüzel kişi ise oda kayıt belgesi, meslek birliği ise yetkili kişinin imzası bulunan antetli bir talep yazısını,

– Vekaletle işlem yapma yetkisi kullanılıyorsa vekaletnameyi,

– Fikri ve sınai haklara ilişkin taleplerde hak sahibi olduğunu gösteren belgeyi,

– Açık ad / ünvan ve açık iletişim adreslerini

Sunmak kaydıyla blogun mediaselintozkoparan@gmail.com adresine bildirim yapabilirler. Bu elektronik iletişim adresine ulaşan talep ve şikayetler hukuk servisi tarafından incelenecek, gerekli görüldüğü takdirde ihlale konu içerikler blog sisteminden en kısa sürede çıkarılacak ve muhataba bilgi verilecektir.

Saygılarımızla,
Ekip. 

İletişim

mediaselintozkoparan@gmail.com

Instagram: blogselintozkoparan